Bu Blogda Ara

21 Nisan 2017 Cuma

TANRIYI OYNAYANLAR (SOMETING THE LORD MADE)

                       TANRIYI OYNAYANLAR (SOMETING THE LORD MADE)


Film konusunu yaşanmış bir hikayeden alıyor. Dr. Alfred Blalock ve asistanı olan Dr. Vivien Theodore Thomas'ın biyografilerinden yola çıkılarak hazırlanan bir biyografi yapımı filmdir. Film genel olarak dar bir alanda mekan olarak kısıtlı yerlerde çekilmiş. Diploması olmayan bir bireyin hayatta nelerden mahrum kalabileceğini diplomanın başarıların sergilenmesinde ne kadar önemli olduğunu ancak her şeyin diplomadan ibaret olmadığını başarıları   sahiplenebilmek için gerekli olduğunu anlatan güzel bir filmdi. Yaşanmış bir hikayeden alınması filmin etkisini daha da arttırıyor. Kahramanların hayali değil de bu rollerin gerçek olması izleyiciyi daha fazla etkileyebiliyor. Doktorun asistanlığını yapan amacı sadece para toplayıp o parayla tıp eğitimi almak olan Vivien hayatta başarılı olmak ister. Bu hikaye biraz da başarılı bir doktorun amaçsız yaşamasını ve başarıya aç bir asistanın hayat mücadelesi olarak nitelendirilebilir. Ben filmi izlerken biraz da günümüz dünyasıyla karşılaştırdım. Günümüzde birçok insan denenmemişi deniyor. Kimi başarılı oluyor kimi başarısız. Ancak her iki grup için de önemli olan bunu deneyebilmek iki grup da bunu yaparak zaten cesaretlerini ortaya koyuyorlar. Ortada bir başarı varsa bu başarının illa ki görünmeyen kahramanları vardır. Asistan burada görünmeyen kahraman yaptığı bir materyal ile ameliyat başarılı olur ancak o başarı karesinde yer almaz. Genel olarak film mutlaka izlenmesi gereken bir film. Çok fazla hayat tecrübesi katabilir insanlara. Çok önemli mesajlar içeriyor. O yüzden her eğitimcinin mutlaka izlemesi gerektiğini düşünüyorum.



12 Nisan 2017 Çarşamba

THE EMPEROR'S CLUB ( İMPARATORLAR KULÜBÜ)

                               THE EMPEROR'S CLUB ( İMPARATORLAR KULÜBÜ)


Tüm hayatını yalnızca öğrencileri üzerine kuran, kendi hayatını ikinci plana iten hem klasik hem de idealist bir öğretmen olan bunu çok iyi harmanlayan William Hundert’ın hayal kırıklığı, zafer ve gurur dolu hikayesini anlatır "İmparatorlar Kulübü." Skolastik düşüncenin de çok iyi işlendiği güzel bir eğitim filmi. Filmin çok güzel olduğunu idealist öğretmen tiplemesinin nasıl olması gerektiğini anlatan anlamlı bir film. Geleneksel eğitim anlayışını temel alan bir okulda kendi özgün fikirleriyle yeni bir anlatım tekniği geliştiren Bay Hundert bunu yaparak okulun değerini yükseltiyor. Çünkü skolastik düşüncede önemli olan okul, ders ve konulardır. Kendi tarzında derslerini işlerken yeni gelen bir öğrenci onu planlarından ve ilkelerinden uzaklaştırır. Yüksek zümre içinden gelen bu öğrenci okul yönetimi de pek bir şey diyemez. Öğretmen ona başarılı olması için bir şans verir. Öğrenci bu şansı iyi kullanıp notlarını yükseltir. Yapılacak yarışmaya katılmak için öğretmenin yaptığı sınavdan ilk 3 içinde olması gerekmektedir. Ancak o 4'üncü olur. Öğretmen onu kazanmak için başka bir öğrencinin notunu kırarak onu ilk 3 içine sokar. Öğretmen sistematik bir hata yaparak başka bir kişinin hakkıyla oynar. Ancak yarışmada çok güvendiği notunu yükselttiği öğrencisi kopya çeker. İşte yapılan bir hatanın nelere mal olduğu ve olacağı görülmektedir. ABD eğitim sisteminin nereden nereye geldiğini çok iyi analiz etme fırsatı buldum bu filmi izlerken. Geçmişle bugünü karşılaştırma fırsatı buldum. Günlük yaşam içinde bile insanların ilkelerinden tavizler verdiğini görüyoruz. Belki de bu filmde olduğu gibi başka bir kişinin hakkının yenmesine neden olabiliyor. Genel olarak bu filmi eğitim ile ilgisi olan herkesin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu film öğrenci-öğretmen ilişkisinin nasıl olacağını, sorunlu bir öğrencinin neler yapılarak düzeltilebileceğini, geleneksel eğitim ortamı içerisinde olunsa bile çağdaş eğitim ile ilgili şeylerin de kullanılabileceğini çok iyi analiz ederek aktarıyor. Ben filmi çok beğendim. Ve bir kaç defa daha izlemek istedim izliyorum da. 

LEAN ON ME (BANA GÜVEN)

                                                     LEAN ON ME (BANA GÜVEN)


Başarılı bir oyuncu olan Morgan Freman'ın oynadığı başarılı bir eğitim filmi.  New Jersey'nin Paterson şehrinde bir lise, şiddet, uyuşturucu ve umutsuzluk içinde debelenmekte. Öğrencilerin çoğu fakirlik ve yokluk içindeki öğrencilerle dolu bu lisenin temel yetenek ve beceri testleri o kadar düşüktür ki, mesele belediye başkanına kadar intikal eder. Ortada çok büyük bir sorun olduğu bellidir. Müfettişler başkana sıra dışı bir çözüm önerirler bu çözüm yıllar önce okuldan tayin edilen  Joe Clark. Öncelikle eğitim ve yönetimle ilgili olan herkesin izlemesi gereken bir film. Müdür olarak yıllar önce gönderildiği okula müdür olarak dönen Clark okulu bıraktığı gibi bulamaz. Ancak okulu adam etmekte kararlıdır. İnsanın doğasında olan bir şeyin değerini kaybettikten sonra anlatmak bu film de bu konuyu iyi anlatmış. Clark baskıcı her şeyin kendi istediği gibi olmasını isteyen otoriter bir müdür ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen ciddi başarılara imza atacak olan bir idareci. Okulların başarılı yöneticilere ne kadar ihtiyacı olduğunu görebiliriz bu filmde. Günümüz eğitim anlayışı içerisinde okul idarecilerinin öğretmenlerin özgün ve başarı temelli fikirlerinin çoğu zaman engelledikleri görülüyor. Clark baskıcı olmasına, kuralcı olmasına rağmen okul marşının değiştirilmesine destek vermesi aslında idarecilerin değişime açık olması gerektiğini gösteriyor. Öğrencilerin hemen hemen hepsinde bir şeyleri başarabilecek bir zeka bir yetenek var önemli olan bunu ortaya çıkartabilmek. Çok başarısız olan bir okul olmasına rağmen fırsatların ve öğrenci psikolojisinin iyi çözümlenerek programların yapılması başarıyı arttırıyor. Bu filmde okulların yalnızca kendi içlerinde mücadele etmediğini aynı zamanda dış baskıların da olduğunu çok iyi ele almış ve aktarmış. Kendi siyasi istikrarı için okulun geleceğini tehlikeye atacak kadar ileri gidebilen bir siyasi yapı var. Film bunu iyi bir senaryo içerisinde aktarmış. ABD eğitiminin nerden nereye geldiğini çok iyi görüyoruz bu filmde. Zaten bu hikaye yaşanmış bir hikaye. Genel olarak film bir yönetici nasıl olur ve nasıl olmaz konularını anlatan bu işle uğraşan herkesin izlemesi gereken bir yapıt.












DIE WELLE (TEHLİKELİ OYUN)

                                              DIE WELLE (TEHLİKELİ OYUN)

Günümüz Almanya eğitim sistemini yansıtan güzel bir film. Bir lise öğretmeni diktatörlüğün toplum üzerinde etkisini sosyal bir deneyle öğrencilerine göstermek isterken hiç ummadık sonuçlar doğar. Öğretmen bunu yaparak mevcut konuyu daha iyi aktarmayı düşünür bunun için okul yönetiminden izin de alır. Günümüzde böyle bir şey için izin almak hiç de kolay değildir. Bu filmde bir şeyde aşırılığın nasıl sonuçlar doğuracağını çok rahat göreceğiz. Bir yapı içine girmek ya da bir oluşumu benimsemek hiç de kolay değildir. Mesela öğretmen bunu yapmak için bir grup bu gruba bir üniforma ve bir logo oluşturuyor. Bunu yaparak öğrencilerin olayı ciddiye almalarını istiyor. Ben filmin günümüz hayatı için çok önemli mesajlar verdiğini düşünüyorum. İnsanlar kendilerini tamamen bir insanın boyunduruğu altında bırakılmasının ne kadar kötü olacağını anlaması açısından önemli. Böyle sosyal bir deney istenilen sonucu verebilir. Konunun sosyal hayat ile ilgili olması bunu daha çok destekliyor. Film çok önemli ve kulak ardı edilmeyecek mesajlar veriyor. Bu mesajları iyi okumak anlamak gerek. Ortada bir oluşum varsa bu oluşumu desteklemeyen bir muhalif grup mutlaka olacaktır. Nitekim bu filmde de oluşturulan gruba bir muhalif kesim var. Belki de bu muhalif grup bir şeye körü kürüne bağlı kalınmayacağını en iyi anlayan grup. Bu filmde grup seçtikleri lidere o kadar körü körüne bağlanıyorlar ki liderin, gruba sonradan karşı çıkan birinin "kafasını keselim" demesine bile "evet keselim" diyebilecek düzeye geliyorlar. Bir şeye körü körüne bağlanmamak gerek. Her bireyin kendi aklı kendi vicdanı var bunu iyi okumak gerek yoksa bu tür olaylar daha çok yaşanacak. Genel olarak filmi çok beğendim özellikle verdiği sosyal mesajlar beni çok etkiledi. Umarım bu mesajlar doğru algılanmıştır.

TEMPLE GRANDİN

                                                        TEMPLE GRANDİN


Gerçek bir başarı hikayesi olan müthiş anlamlı bir film. Otizm hastası olan ancak bu hastalığını müthiş bir başarıya dönüştüren güçlü bir kadının hikayesini konu alan bir film. Temple otizm hastasıdır. Annesi bunu çok sonra öğrenir. Doktor onun bir akıl hastanesine yatması gerektiğini ve bir daha hiç konuşmayacağını söyler. Ancak annesi bunu kabul etmez. Onu konuşturmaya çalışır. Temple nihayet 4 yaşında konuşmaya başlar. Günümüzde bu anne gibi güçlü bir direnci göstermek kolay değildir. Tabi ki bunun sosyo-ekonomi ve eğitim ile ilgisi oldukça yüksek. Temple eğitim hayatına başlamak ister ancak günümüzde çok sık karşılaştığımız hor görülme işi onu oldukça zora sokar. Otizm hastalığının bir eksiklik olduğunu düşünen milyonlarca insan bulabilirsiniz. Kendilerinin çok fazlası varmış gibi. Film çok fazla anlam içeriyor, çok fazla mesaj veriyor. Çevremizde otistik olan birey mutlaka vardır. Bu film o yüzden mutlaka izletilmeli bu filmi herkes izlemeli. Bu filmi izledikten sonra onlara bu hayatta daha fazla şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Film konusunu yaşanmış bir hikayeden aldığı için izleyici üzerinde çok daha fazla olumlu etki bırakacağını düşünüyorum. İnsanların en önemli eksikliği olan empati becerisini bu filmden sonra fazlaca kullanmaya başlayacakları aşikar. Temple otistik olmasına rağmen dünyada denenmemişi deneyerek müthiş bir başarıya imza atıyor. Etrafımızda bu tür başarılara aç çok fazla insan olduğu apaçık belliyken bu başarılara yeni kapılar neden açılmıyor bunu anlamak gerçekten güç. Şunu da görmek gerek öyle ki herkesin otistik olduğu bir dünyada biz normal bir birey olsaydık acaba ne hissederdik veya nasıl yaşardık. Onlar kadar güçlü olabilir miydik? Sanmıyorum. Onların dediği gibi "Farklıyım ama eksik değilim, kendi kendime yeterliyim." Evet tam olarak bu söz her şeyi özetliyor. Temple de büyük başarılara imza atarak eksik olmadığını tüm dünyaya göstermiştir. Genel olarak film günümüz hayatını anlatması açısından oldukça önemli.