Bu Blogda Ara

13 Haziran 2021 Pazar

ANTİK MISIR’IN MECZUP FİRAVUNU AKHENATON VEYA IV. AMENOFİS

Giriş

Tarih, bir bilim olarak kabul edildiğinde, “ne yani artık yaptığımız ne varsa gelecek nesiller tarafından bilinecek mi?” sorusu ile karşı karşıya kalmıştır. İnsanlar, yaptıklarının ve yapacaklarının kayıt altına alınacağı gerçeği ile karşı karşıya kalmışlardır. Aslında bunun kendi adlarına iyi bir şey olduğunu tarih onları da geleceğe aktardığında anlayacaklardı. İşin özeti şu; Tarih, herkesi ve her şeyi geleceğe taşır.

Yukarıda da bahsedilen Tarih biliminin taşıyıcı özelliği, Mısır gibi kadim bir medeniyeti bizimle buluşturmuştur. Tarihin gördüğü en büyük ve gizemli medeniyetini inşa etmiş olan Antik Mısırlılar, bu güce ulaşmak için asırlarca sabretmişlerdir. Devlet kurmak zordur. Ancak büyük devlet olmak çok daha zordur. Antik Mısır medeniyeti de çok zor görülen büyük devlet olabilmeyi başarabilmiştir.

Antik Mısır’ın Doğuşu

Antik Mısır, Antik Çağ'daki medeniyetlerden biridir. Kuzeydoğu Afrika'da Nil Nehri'nin denize ulaştığı yarısı çevresinde yayılmış antik bir uygarlıktır. Uygarlığın yayıldığı bölge, bugünkü Mısır toprakları içinde yer almaktadır. MÖ 3.050 yılları civarında kuruluşundan önce, "Aşağı Mısır" (Nil Deltası ve güneyi, şimdiki Kuzey Mısır) ve "Yukarı Mısır" (Teb kenti merkez olmak üzere günümüz Güney Mısır'ı) olarak ikiye ayrılmaktaydı. Uygarlık, MÖ 3.150 dolaylarında ilk firavunun yönetimi altında Aşağı Mısır ve Yukarı Mısır'ı politik olarak birleştirdi. Hornung (2017)’a göre Yukarı ve Aşağı Mısır’ı birleştiren Kral Narmer’dır. Narmer aynı zamanda Mısır’ın bilinen ilk firavunları arasındadır.

Antik Mısır, bilinen 30 hanedan tarafından yaklaşık 3 bin yıl kadar yönetilmiştir. Bu hanedanlıklar, belli nedenler ile Mısırbilimciler tarafından belirlenmiştir. Her bir hanedan kendisinden önce gelen hanedana ait tarihi mirasa saygı duyar, onları geliştirmeyi amaç edinirdi. Bu sayede Antik Mısır medeniyeti gelişebilir ve büyük bir güç haline gelebilirdi. Ancak her medeniyette olabileceği gibi Mısır medeniyetinde de kendisinden önce gelen kültürü değiştirmeyi ya da tamamen ortadan kaldırmayı düşünen firavunlar olmuştur. Bu firavunlar arasında en bilineni bu dönüşümü gerçekleştiren ve adını tarihe “deli firavun” olarak kazımış Akhenaton’dur.

Akhenaton Kimdir?

Akhenaton veya adını Akhenaton olarak değiştirmeden önce bilinen adıyla IV. Amenofis, MÖ 1353 – 1336 yılları arasında hüküm sürmüş bir firavundur. Babası III. Amenofis öldükten sonra tahta geçen IV. Amenofis saltanatın ilk yıllarında yönetim anlamında eksik olduğundan annesi Teye’den yardım almıştır. 18. Hanedan’ın en sansasyonel firavunudur. Kimi tarihçilere göre dahi kimi tarihçilere göre ise de delidir.

Akhenaton, babası III. Amenofis kadar diplomasiyi iyi yapabilen biri değildi. O tahta çıktığında aklında bambaşka projeler vardı. Akhenaton tahta geçer geçmez babasıyla birlikte çalışan birkaç önemli diplomatı görevden alır. Amaç yapacağı devrimlerin yolunu açmaktır. Akhenaton öncelikle ona muhalefet edeceğini düşündüğü ordu komutanını Suriye’ye yalancı bir sefer planlayarak bölgeden uzaklaştırdı. Daha sonra Kardak sınırları içerisinde 4 tane yeni tapınak yaptırdı. Ancak bu tapınaklar öncekilerinden çok daha farklıydı. Mısır’da yapılan her tapınak Amon-ra’ya atfedilir. Ancak Akhenaton sanılanın aksine yaptığı tapınakları Aton’a atfetmiştir. İşte değişim tam da burada başlamıştır. Amon rahipleri şaşkınlık içinde firavunun yaptıklarını izliyorlardı.


Akhenaton ve Din Devrimi

Akhenaton, daha sonra adını Amenhotep yerine Ahenaton yani “Aton’a hizmet eden.” Olarak değiştirdi. Mısır, artık büyük bir değişim içerisine giriyordu. Dünyada eşi benzeri görülmeyen bir inanış ortaya çıkıyordu. “Tektanrıcılık.”. Mısır bundan önce hep çoktanrılı bir inanca sahip olmuştu. Ancak Akhenaton bunu değiştirmekte kararlıydı.

Aton yeni bir tanrı değildi. Ancak Amon-ra’nın gölgesinde kalmış ikinci sınıf bir tanrıydı. Akhenaton onu en büyük ve tek tanrı yaparak büyük bir değişime imza attı. Akhenaton, artık tek büyük tanrı olan Aton’un yeryüzündeki elçisidir. Akhenaton’a göre firavunlar tanrı değildi. Onlar tanrıların yeryüzündeki elçileriydi. Bu söz aslında ilahi dinlerin temelini oluşturan bir söz olarak da yorumlanabilir. Akhenaton, Aton tanrısına o kadar bağlıdır ki dönemin başvezirinin mezarı başında şunlar yazar; “Sen gök kubbenin ufkunda tüm güzelliği ile doğansın. Sen yaşayan Aton, yaşamın başlangıcısın. Seni oğlun Akhenaton’dan başkası bilmez.”.         

Akhenaton, babasının döneminde mamur olan herkesi görevden alır ve yerine yabancı ve alt tabakadan kişileri getirtir. Amacı; devrimleri karşısında kendisine düşman değil dost olabilecek kişiler seçmektir. Nihayetinde Akhenaton çok büyük bir devrime daha imza atarak devletin merkezini Teb’den Amarna’ya taşır. Bu büyük devrim Mısır halkı tarafından hayretle karşılanmıştı.

Akhenaton Hakkında Teoriler

Akhenaton, incecik uzun yüzlü, uzun boyunlu ve büyük kafalı olarak resmedilmiştir. Bacaklarının çok ince olduğu, kalçalarının ve göğüslerinin de çok geniş olduğu resimlerde göze çarpmaktadır. Bu tuhaf fiziksel görünümün Mısırbilimciler tarafından kronik bir rahatsızlığa da bağlı olabileceği belirtilmiştir. Bazı Mısırbilimciler ise Akhenaton’un hermafrodit (çift cinsiyetli) olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Akhenaton her anlamda kendisinden önceki firavunlardan çok farklıydı.

Akhenaton, yaptığı büyük devrimlere rağmen Amon-ra rahiplerine üstünlük kuramamıştır. Hem halkın Aton dinini benimsememesi hem de Akhenaton’un erken ölümü bu dinin yayılmasının önüne geçmiştir. Bazı rivayetlerde Akhenaton’un Amon-ra rahipleri tarafından zehirlendiği yazılmıştır. Akhenaton tektanrıcılık denemesinde başarısız olsa da ileriki dönemler için özellikle batıda tektanrılı dinlerin temelini atmıştır.

Kraliçe Nefertiti

Akhenaton kadar onun eşi olan Nefertiti de tarihte önemli bir yer tutmuş bir kraliçedir. İsminin anlamı “güneş geldi.” dir. Ön Asya kökenli olduğu tarihçiler tarafından belirtilmektedir. Günümüzde Berlin Müzesi’nde sergilenmekte olan büstünde klasik bir güzelliğe sahip olduğu apaçık ortadadır. Karnak’taki Aton tapınağında elinde sopa ile resmedilen Nefertiti uysal bir kraliçe profili çizmez. Bazı kaynaklarda tanrılar tarafından lanetlendiğine kendisini inandırmaya çalışan Nefertiti 6 kız çocuk ve 1 erkek çocuk dünyaya getirdi. 6 kızı bilinmeyen nedenlerle öldü. Lanetlenme nedeni Akhenaton'un davranışlarına bağlandı. Çünkü Akhenaton Amon-Ra'ya ait putların çoğunu yıktırmıştı.      

Sonuç

Akhenaton, tüm yaptıklarının cezasını ölümüyle birlikte adının krallar listesinden silinmesiyle ödemiştir. O bir devrim için yola çıkmış bir firavundu. Akhenaton yaptıklarından pişman mıdır bilinmez ama yaptıkları bir devrin başlangıcı olarak tarihteki yerini alacaktır.                                      


KAYNAKLAR                                                                                                      

Narçın, A. (2013). A’dan Z’ye Mısır. İstanbul: Ozan Yayıncılık Ltd.

Hornung, E. (2003). Ana Hatlarıyla Mısır Tarihi. Z.,A., Yılmazer (çev.), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Köroğlu, K. (2013). Eski Mezopotamya ve Mısır Tarihi. Eskişehir: Açıköğretim Yayınları

Vikipedia, “Mısır Tarihi” (2021).

Fagan, B. (Belirsiz). Firavunlar Ülkesi Mısır. Natıonal Geographıc yayınlar

27 Şubat 2021 Cumartesi

ANTİK MISIR'DA MATEMATİK VE PİSAGOR - ANTİK MISIR İLİŞKİSİ

Buluş ve Pragmatizm

Her toplum, kendi dinamikleri içerisinde olumlu veya olumsuz bir buluşun ve keşfin içinde kendini bulabilir. Bu buluş veya keşfin o günün şartlarından bağımsız ortaya çıkmayacağı aşikardır. Toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek olan her buluş veya her keşif o toplumda el üstünde tutulur.

İnsanlar, tarih boyunca hep pragmatist düşüncelere sahip olmuşlardır. O insanlar için bir şeyin iyi olması onların ihtiyaçlarını karşılamasıyla eş değerdi. Yani bir şey ihtiyaçlarını karşılıyorsa o derecede değerliydi. Geçmişe dönüp bakıldığında bunu kanıtlayacak pek çok kanıt ve örnek rahatlıkla bulunabilir. Örneğin; Antik Mısır medeniyetinde Nil nehri yılın belirli aylarında taşar ve kendi seviyesinin üzerine çıkardı. Antik Mısır insanları ise bu taşma zamanlarını hesaplayabilmek ve belirlemek için belirli çalışmalar yapmışlardır. Böylece Nil her taştığında ekinlerini sulama imkanını ve o taşma durumuna göre tarlalarını ne zaman ekeceklerine karar vermişlerdir.

Yukarıda da belirtildiği gibi buluşlar pragmatist bilim olarak da ortaya çıkabilmektedir. Ancak buluşlar her zaman toplumun yararına olacak diye de bir kural yoktur. Bunun en tipik örneklerinden birisi Fransız bir doktor olan Josph-Ignace Guillotin tarafından geliştirilen ve daha sonra 1792 yılında Fransa’nın resmi idam aracı olarak kullanılan Giyotin’dir. İnsanın kafasını tek hamlede bedeninden ayıran bu alet tüm zamanların en canice tasarlanmış idam aracı olarak tarihe geçmiştir. Rivayete göre Giyotinin mucidi olan Fransız doktorun ölümü yine kendi icat ettiği Giyotin ile olmuştur.


Teorik ve Pratik Bilim

Görüldüğü gibi bilim insanlardan bağımsız gelişemez. Bilim, temelde Pratik Bilim ve Teorik bilim olarak ikiye ayrılabilir. İnsanlar, sorunları için çabuk sonuç verecek çözümlere yönelmişlerdir. Burada pratik bilimin varlığından söz edebiliriz. Burada bilim teoriye dökülmez pratikte kalır. Teorik bilim ise pratikte yapılmış olanın teoriye aktarılması olarak düşünülebilir.

Antik Mısır medeniyetinde pratik bilimin daha çok varlık gösterdiğini söyleyebiliriz. Antik Mısırlılar kendi sorunlarını çözmek için pratik bilimi kullanmışlardır. Bu yüzden Antik Mısır ile ilgili bilimsel çalışmaların günümüze ulaşmamasının nedenini de açıklamış oluyoruz. Çünkü Antik Mısırlılar yaptıkları bilimsel çalışmaları pratikte bırakmış teoriye dökmemişlerdir.

Antik Yunan medeniyetleri hem pratik hem de teorik bilimi çok doğru kullanmışlardır. Yaptıkları her bilimsel çalışmayı yazmış ve onların günümüze taşınmasına olanak sağlamışlardır. İşte temelde Antik Mısır ve Antik Yunan medeniyetleri arasındaki fark budur. Günümüzde birçok buluşun (örneğin; Geometri) Antik Yunan’dan doğduğu söylenir. Bu tamamen gerçek bir bilgi değildir. Antik Yunan medeniyetleri, Antik Mısır medeniyetinden farklı olarak teorik bilimi kullandıkları için günümüzde birçok buluşun onlar tarafından yapıldığı sanılmaktadır.

Pisagor'un Okulu

Antik Mısır ve Antik Yunan tarihçilerinin birçoğu Geometri alanının kurucusu olarak bilinen MÖ 570 – MÖ 495 yılları arasında yaşamış olan Sisamlı Pisagor (Pythagóras)’un Antik Mısır’da İnisiye olduğunu bildirmektedirler.

Antik Yunan medeniyetinden çok önce kurulmuş olan Antik Mısır medeniyetinin ezoterik bilgilerini sadece inisiye olan kişilere aktardığı bilinmektedir. Bu ezoterik bilgilerin (Bu bilgilere içinde Geometri ve Matematik çalışmaları dahil) yine inisiye olan Pisagor’a Mısırlı rahipler tarafından öğretildiği aktarılmaktadır. 

Pisagor’un Antik Mısır’da inisiye olduktan sonra Antik Yunan’a geri dönerek orada bir okul kurarak inisiyatik bilgileri aktardığı bu özelliğinin haricinde aynı zamanda bilimsel bir akademi olma niteliğine de sahip bir okul olduğu ve bu okulda inisiyatik çalışmalar, dinler tarihi ve insanın içsel gelişimi ile ilgili bilgilerin yanı sıra fizik, matematik, astronomi, siyaset bilimi ve benzeri maddi bilimlere de ağırlıklı olarak yer veriliyordu. Hatta günümüzde kullanılan matematik teriminin Pisagor’un bu bilimlere "insan bilgisinin tümünü kuşatan" anlamına gelen "Maîematalar" ismini vermesi ile ortaya çıktığı rivayet edilmektedir.

Mısır Piramitlerinin Geometri ve Matematik İle İlişkisi

Bunlara ek olarak da Pisagor’un Geometri ve Matematik alanında henüz hiçbir çalışma yapmazken Antik Mısır’da Giza piramitlerinin muhteşem bir Geometri bilgisi ile inşa edilmiş olmaları gösterilmektedir. Yine Giza piramitleri henüz inşa edilmemişken Keops (Kufu olarak da bilinir)’un babası Snefru tarafından inşa ettirilen Meidum, Eğik piramit ve Kızıl piramit bu duruma örnek olarak gösterilmektedir. Hatta ve hatta çok geriye gidildiğinde Antik Mısır’ın ilk piramidi olarak bilinen ve Firavun Zoser tarafından inşa ettirilen Basamaklı piramit bu iddiaları güçlendirmektedir. Sonuçta hiçbir matematik ve geometri bilgisi olmadan günümüze kadar gelmeyi başarmış bu yapıları inşa etmek imkansızdır.

Zoser Piramidi

Meidum Piramidi

Kızıl Piramit

Eğik Piramit

Giza Piramitleri

Toplumlar ve Kültür Aktarımı

Antik medeniyetleri günümüz medeniyetlerinden ayıran en önemli özelliklerden birisi diğer uygarlıklarla günümüzde olduğu kadar göbek bağı ile bağlı olamamaları örnek gösterilebilir. Günümüzde bütün devletler hemen hemen birbirlerine muhtaç durumdadırlar. Popüler kültür adı altında neredeyse tüm dünya ülklelerinde ortak popülasyon alanları oluşturulmuştur. Ancak eski uygarlıklarda bu durum daha farklıdır. Antik Mısır hem coğrafi şartlardan hem de savaşçı bir toplum olmamasından dolayı uzun yıllar sadece Antik Mısır coğrafyası ile sınırlı kalmıştır. 

Tarihçiler, Antik Mısır’ın önemli bilimsel gelişmeleri Ön Asya toplumlarından aldığını (özellikle Sümerler) iddia etmektedirler. Bu iddia her ne kadar ıspatlanmamışsa da çeşitli emareler bu iddiayı güçlendirmektedir. Bu bilimler arasında Matematiğin de olduğunu söylemişlerdir.


Matematik ve Thales İlişkisi 

Matematik Antik Mısır’da (her ne kadar adına matematik denmese bile) pratik bilim olarak sıklıkla kullanılmıştır. Yukarıda verilen piramitlerin yapılması bile başlı başına bir geometri ve matematik bilgisi gerektirir. Durum bu olunca Antik Mısır için matematik önemli bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Antik Mısır’ın Bilgelik Tanrısı Thoth, aynı zamanda Matematiğin de Mısır’a gelmesini sağlamıştı.


İlk Yunan matematikçi sayılan Thales (İ.Ö.624–545), bir piramidin yüksekliğinin ölçümü için şu basit yolu önermiştir: Yere bir çubuk dikilir, çubuğun gölgesi kendi yüksekliğine eşit olduğu anda piramidin gölgesi de kendi yüksekliğine eşit olur. Thales’in bu yaklaşımı genelleştirerek, Mısır’daki büyük piramidin yüksekliğini, kendi boyunun o andaki gölgesine oranı ile piramidin gölge uzunluğunu çarparak bulduğu söylenmektedir (Kendi boyu/Kendi gölgesi=Piramidin boyu/Piramidin gölgesi). Benzer mantıkla bir geminin kıyıdan uzaklığı da hesaplanabilmiştir. Günümüzün modern matematiğinde r yarıçaplı bir dairenin alanı Πr2 formülüyle hesaplanmaktadır. Oysa Mısırlılar d çaplı bir dairenin alanını Π’yi kullanmadan çok önceleri (d-d/9)2 formülüyle hesaplamışlardır. Bu bilgiler ışığında matematiğin Eski Mısır’da deneme – yanılma yolu ile kullanılarak ortaya çıkarıldığı aşikardır.


Antik Mısır Matematiğinde Günümüze Kalanlar

Mısır matematiği üzerine zamanımıza birkaç papirüs tomarı dışında elimizde pek kaynak kalmamıştır. Bunların içinde en önemlisi Rhind Papirüsüdür. Milat'tan önce 700 ile 600 yılları arasından, yani Hiksuslar devrinden kalmadır. Bu tomar Ahmes adlı bir kâtip tarafından kopya edilmiştir. Rhind papirüs tomarı ile çağdaş önemli bir diğer belge Moskova Matematik Papirüsüdür. Ayrıca, Kahfın ve Berlin Papirüsleri de Eski Mısır matematiği üzerinde sahip olduğumuz belgeler arasında yer almaktadır. Bu iki papirüs 1900 ile 1800 yılları arasında tarihlendirilmektedir.

Ayrıca Eski Mısır’da sayıları göstermek üzere kullanılan işaretler, ilk zamanlar, çok yer tutan kabaca şekillerden ibaretti. Meselâ, ince ve düşey durumda bir çizgi (çubuk şekli) 1’i, böyle iki çizgi 2’yi... dokuz çizgi de 9’u gösteriyordu. Bir onluğu (10’u) göstermek için yarı açık bırakılmış bir daire şekli kullanılırdı. Sayı sistemi bu şekildeydi.

Sonuç olarak antik medeniyetlerin bilimi kullanış şekilleri farklılık göstermektedir. Bu farklılığın sonucu olarak Antik Yunan bilimi, teorik bilimi esas aldığı için günümüzde bilimin doğduğu yer olarak gösterilmektedir. Antik Yunan toplumları dışındaki toplumlar bilimi deneme – yanılma ve pratik bilim temelli kullandıkları için günümüze pek bir şey bırakamamışlardır. Ancak şu unutulmamalıdır ki bilim Mısır ile başlar ve gerisi.


KAYNAKLAR

Narçın, A. (2013). A’dan Z’ye Mısır. İstanbul: Ozan Yayıncılık Ltd.

Candan, E. (2000). Antik Mısır Sırları. İstanbul: Sınır Ötesi Yayınları.

Hornung, E. (2003). Ana Hatlarıyla Mısır Tarihi. Z.,A., Yılmazer (çev.), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Hart, G. (2010). Mısır Mitleri. M., S. Türk (çev.). Ankara: Phoenix Yayınevi.

Özer, Y., Z. (1987). Mısır Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Sayılı, A. (1991). Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kül Tür Merkezi Yayınevi.

Erdem, E., Gürbüz, R. ve Duran, H. (2011). Geçmişten Günümüze Gündelik Yaşamda Kullanılan Matematik Üzerine: Teorik Değil Pratik. Turkish Journal of Computer and Mathematics Education, 2, (3) 232-246.

Saraç, C. (Tarihsiz). Mısır’da Bilim ve Teknik. A. 0. D. T. C. Fakültesi Dergisi F: 8

 

 

24 Ocak 2021 Pazar

ANTİK MISIR’IN GÜNEŞ TANRISI “RA” (RE)

 ANTİK MISIR’IN GÜNEŞ TANRISI “RA” (RE)


Antik Mısır ve Tanrılar

Antik Mısır, kendisine çağdaş olan birçok medeniyet gibi çok tanrılı bir dini yapıya sahipti. Bu yapının temellerini kudretlerinden sual olunmayacak kadar değer verdikleri tanrılar oluşturuyordu. Bu tanrıların belli başlı görevleri vardı. Onlar bu görevleri ifa ederken, aynı zamanda Antik Mısır’ı da daha ileri taşıyorlardı. Antik Mısır halklarının tüm benlikleri ile inandıkları bu tanrılar, onlar için öylesine inandıkları tanrılar değildi.

Antik Mısır ve çağdaş olan bütün medeniyetlerin halkları bu tanrılara inanırken belli başlı sebepler sunmuşlardır. Doğanın onlara verdikleri bütün nimetleri tanrılara borçlu olduklarını, bu tanrılar sayesinde doğadan bu kadar fazla faydalanabildiklerine inanmışlardır.

Antik Mısır halkları, tanrıların onlara bahşettiği bütün her şeyi doğru kullanmanın tanrıları mutlu edeceğine ve böylece tanrıların bu şekilde onlara daha fazla yardım edeceklerine inanmışlardır.  

Antik Mısır tanrıları oldukça fazladır. Bunlar arasında en çok bilinenleri; Amon (Amen) Kneph, Sati, Khem, Pah, Neith, Maat (Maut) Ra, Khefra, Shu, Mentu, Osiris, Hathor, İsis, Seb, Khons, Thoth; Anubis, Nut, Bast, Anuka ve Seth olarak gösterilebilir.


Tanrı Ra Kimdir?

Ra ya da bir diğer adıyla Re, Mısır tanrıları içerisinde en güçlü tanrılardan birisi. Güneş ile özdeşleştirilen Ra, Antik Mısır’da en çok tapınılan tanrılardan birisidir. Genellikle baykuş şeklinde tasvir edilmiştir. Başında bir güneş ile betimlenen Ra, yarı insan olarak gösterilmektedir. 


Aman ve Ptah ile birlikte Yeni Krallıkta bugün Leiden'da korunan "Aman İlahileri’nde 'kutsal üçlü' olarak yüceltilmiştir. Tanrı Ra’nın aynı zamanda tanrı Atum ile aynı kişi olduğu ve onunla birlikte Mısır’ın güçlendiği söylenmektedir. Atum, tüm tanrıların babasıdır. Tanrı Atum (Re veya Ra) yaratılışından sonra hava tanrısı Şu ve nem tanrısı Tefnut yaratıldı. Tefnut ile Şu'nun doğan iki çocuğundan sonra dünyanın var edildiği söylenmektedir.


Atum, daha sonra güneş-tanrı olarak Ra ile bir tutulmuş ve Atum-Ra adını almıştır. Bu kombinasyon çerçevesinde tapınmalara uzun süre devam edilmiştir. Yaratıcılık ile özdeşleştirilen Ra, Heliopolis şehrinin en önemli tanrısıdır. Ra, Nu’nun deriliklerinde yaratılmış ilk tanrıdır. Bütün tanrılar bir yerde ona bağlıdır. Nu olarak ifade edilen yer ise Mu kıtası olarak geçmektedir. Ra, güneş ile özdeş olduğu kadar Mısır’ın var olmasını da sağlamış kudretli bir tanrıdır.

 

Tanrı Ra ve Kayığı

İnanışa göre tanrı Ra, insan bedeninde görünürdü. Ra, fani bir insan gibi davranmayı severdi. Her sabah uyanır “ki bu güneşin doğması demek.” ve kahvaltı yapardı. Bu ritüeli her gün yapan Ra, gün doğumunu meydana getirir. Eğer tanrı Ra, kahvaltısını yapamazsa o gün Mısırlılar için zor geçecek demekti. Bunu yapmaktan hoşlanan tanrı Ra, yoğun bir günün başlangıcı olarak yapması gerekenleri düşünürdü.  

Sabah uyanıp kahvaltısını yapan Ra, artık yanına yardımcısı Uneg’i de alarak on iki (12) eyaleti dolaşmaya çıkar ve burada belirli sürelerde bulunurdu. Bu kayık aynı zamanda Ra’nın göğe yükselirken kullandığı kutsal bir kayıktı.

Tanrı Ra ve Apep Yılanı ile Mücadelesi

Mısır’ın en büyük tanrılarından birisi olan Ra, güç mücadeleleri içerisinde bazen çok zor durumda bırakılmıştır. Her sabah kayığına binip dolaşan Ra, akşam olduğunda yeraltına iner ve böylece akşamın ve gecenin olmasını sağlardı.

Antik Mısır’da yılan koruyucu ve yok edici rollerde karşımıza çıkmaktadır. Tanrıları korumak için görevlendirilen yılanlar, düşmanları da yok etme gücüne sahiptiler. Fazlaca sayıda bulunan bu koruyucu yılanların en önemlilerinden biri Mehen yılanıdır. Mehen yılanı, Ra’nın etrafını sararak, Güneş’in ertesi sabah doğabilmesi için çıktığı gece yolculuğunda Ra’ya yardım etmekte, böylelikle onu şeytanlara ve Apep yılanına karşı korumaktadır.

Aapep; Apep, Apepı ve Apophıs adlarıyla da bilinen bu yılan, "Karanlık ve kargaşanın kötü ruhlu yılanı" şeklinde tanımlanmıştır. Özellikle büyük yılan canavar şeklinde tanımlanır. Yeraltı dünyasında yaşar ve Ra'ya her akşam üstü tekmil vermesi için güneş tanrısına yalan söylediği ifade edilmektedir. Apep yılanı, bazı tasvirlerinde kendisine dolanmış bir şekilde, bazılarında ise kuyruğunu ısırmış bir şekilde resmedilmektedir. Apep yılanının yıkıcı gücün görünümü olarak sarmal bir yapıda her şeyi yutan bir şekilde tasvir edilmesi, onun, var olan her şeyi tehdit ederek, onları, yaratılış öncesindeki yokluğa döndürmeye çalıştığına yorumlanmıştır.

Ra, her yer altına indiğinde Apep ile bir mücadele içine girerdi. Ra'ya devamlı saldıran Apep'in bazen başarılı olup Ra'yı yutması Güneş tutulmalarına neden olur, ancak Apep'in başarısı hiçbir zaman uzun süreli olmaz ve Ra hep kazanır. Bu mücadele hep devam eder ancak Apep başarılı olamaz.

Başka bir anlatımda ise batıdaki Bakhu adı verilen dağlarda Ra’nın Apep ile karşılaşmasıyla ilgilidir. Bu anlatıya göre Ra, Güneş kayığına binerek gece yolculuğuna Bakhu’da başlamaktadır. Apep yılanı, bu duruma engel olmak ve evreni kaosa sürüklemek için Ra’nın karşısına çıkarak, onu, gözleriyle güçsüz düşürmekte, bir nevi hipnotize etmektedir. Ra’ya yardımcı olmak isteyen bütün varlıklar da Apep yılanından etkilenmekte ve bir şey yapamamaktadır. Bu durum üzerine tanrı Seth ortaya çıkmakta, Apep yılanının büyüsüne direnmektedir. Seth, Ra’nın kayığına çıkıp, Apep yılanını mızraklamakta ve büyü yaparak Apep’i güçsüz düşürmektedir. Böylece Ra’nın Güneş kayığı, gece yolculuğuna güvenli bir şekilde başlamaktadır.


Ra ile İsis Arasındaki Mücadele

İsis, bütün Antik Mısır tanrıları içerisinde yer alan en zeki tanrılardan biriydi. Ancak güneş tanrısı Ra, tanrılar basamağında onun ve oğlu Horus’un önünde yer alıyordu. Tanrılar basamağında en üst sıralarda olmak isteyen İsis, Ra’nın doğarken ana verilen gizli ismini bulmaya karar verdi. Eğer bunu yaparsa Ra’nın prestiji düşecek kendisi daha prestijli hale gelecekti.

Güneş tanrısı Ra, her gün doğudan doğup batıdan batan bir tanrıydı. İsis bunun farkında olduğu için Ra’ya bir plan hazırlamıştı. Ra her gün uyumak üzereyken salyalarını akıtırdı. Bunu öğrenen İsis, büyücülük özelliklerini kullanarak Ra’nın salyalarını toprak ile karıştırarak zehirli bir yılan yaratır. Güneş tanrısı her gün istikamet üzerinde gidip gelmektedir. İsis, yarattığı zehirli yılanı bu yolun üzerine bırakır ve tam Ra geçerken yılan zehrini güneş tanrısının içine akıtır.

Olup bitini anlamayan Ra bağırmaya başlar ve onun himayesindeki bütün tanrılar onun etrafında toplanmaya başlar. Bunu kimin yaptığını bilmeyen Ra, tanrılaradan yardım ister ancak hiçbirinin onu iyi edecek bir gücü yoktur.

Ra artık acıya dayanamaz ve tanrıların içinden tüm sevecen tavırlarıyla İsis çıkıverir. Ra umutlanır ve İsis’in onu iyileştireceğini düşünür. Ra hemen İsis’e onan yardım etmesini söyler ancak İsis’in ondan istediği bir şey vardır; Gizli ismini söylemesi. Ancak Ra kaçamak cevaplar vererek bu soruyu cevaplamak istemez. İsis’e övgüler yağdırmaya başlar ancak İsis ısrarla gizli ismini söylemesini ister. Daha fazla acısına dayanamayan Ra sonunda gizli ismini İsis’e söyler ve İsis tarafından iyileştirilir. Ra, İsis’den bu ismi kimseye söylememesini ister. Ancak İsis, bu ismi oğlu Horus’a söyler ve Horus da yeryüzündeki yansıması olan firavuna bu ismi fısıldar. Böylece tanrı Ra prestij kaybeder.

Ra ve Amon’un Birleşmesi

Mısır tarihi boyunca Ra, birçok tanrı ile özdeşleştirilmiştir. Tanrıların babası olarak bilinen Ra, dönem dönem Amon ile de özdeşleştirilmiştir. Kökeni ve özgün doğası artık tam olarak bilinmeyen Amon, Teb eyaletinin, dolayısıyla da güney krallığının Month'la birlikte en önemli tanrısı haline gelmiştir. Amon diğer tanrıların özelliklerini de alır, örneğin komşu Koptos'un tanrısı Min'in bereketlilik yönüne, ama özellikle de güneş tanrısının yaratıcı rolüne sahiptir; nitekim Ra'yla birleşen Amon dünyayı yöneten Amon-Ra olacaktır.

 


Amun'un güç kazanmasıyla Amun rabipleri de güç kazanmaya başlar ve bu gücü daha da arttırmak için Amon'a birçok özellik atfederler. Amun zamanla Ra'nın da yerine geçer ve Amun-Ra adını alır.


KAYNAKLAR

Narçın, A. (2013). A’dan Z’ye Mısır. İstanbul: Ozan Yayıncılık Ltd.

Hart, G. (2010). Mısır Mitleri. M., S. Türk (çev.). Ankara: Phoenix Yayınevi.

Hornung, E. (2003). Ana Hatlarıyla Mısır Tarihi. Z.,A., Yılmazer (çev.), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Altunay, E. (2015). Paganizm-2, Mezopotamya-Mısır. İstanbul: Hermes Yayınları.

Şamlıoğlu, İ., E. (2020). Antik Mısır Mitolojisinde Apep-Ra Düellosu ve Hz. Musa’nın Yılana Dönüşen Asası:Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 61(1), 31-57 DOI: 10.33227/auifd.638741

9 Ocak 2021 Cumartesi

ANTİK MISIR'IN BÜYÜCÜ TANRIÇASI İSİS (ISİS)

ANTİK MISIR'IN BÜYÜCÜ TANRIÇASI İSİS (ISİS)

Geçmiş ile gelecek arasındaki bağlantı; insanın fizyolojik ihtiyaçlara olan bağlantısı kadar önemlidir. Geleceği inşa ederken, koşullar ne olursa olsun geçmişe bakmak gerekir. Günümüz modern toplumlarının, antik medeniyetlerle olan bağı da bu gereklilikten doğar.

Günümüz insanları halen daha geçmiş medeniyetlerin bıraktığı eserlere bakıp “bunu nasıl yaptılar.” Diyebiliyorlar. Medeniyetlerin gelişmişliği zamanla ölçülemez. Her medeniyet kendi geleceğini kendisi belirler. Bu bağlamda antik medeniyetler ne zaman mevzubahis olsa Mısır tarihinden bahsedilmeden konunun derinliği anlaşılmaz. Belki de bu durum artık bir ritüel halini almıştır.

Antik Medeniyetler ve Tanrı İlişkisi

Antik medeniyetler, günümüzde insanların sahip oldukları koşullara hiçbir zaman sahip olamamışlardır. Elbette gelecek geçmişten bağımsız değildir. Bu bağlamda günümüz insan koşullarının bu durumda olmasının sebebi olarak antik medeniyetlerin verdikleri uğraş ve ortaya koydukları bilimsel gelişmelerin yeri yadsınamaz bir gerçektir. Antik medeniyetler, doğayı tanıdıkça, doğa ile ilgili çeşitli çıkarımlarda bulunmuş ve bu çıkarımlar doğrultusunda bilimsel gelişmelere katkılar yapmaya çalışmışlardır.

Eski medeniyetlerin hemen hemen çoğunda çok tanrılı bir inanış hakimdi. Hatta Anadolu’da kurulan ilk medeniyet olan Hititler’e “Bin Tanrı İli” bile denmiştir. Bunun sebepleri arasında antik medeniyetlerin, hayatlarının her anını bir Tanrı veya Tanrıça ile anlamlandırmalarının etkisi büyüktür. Doğada yaşanan her durumu bir Tanrı veya Tanrıça’nın ruh hallerine yormuşlardır. Antik medeniyetler bu sayede hem kendilerinin hem de doğanın farkına varmış ve bu durumları Tanrı ile Tanrıçalarla bütünleştirerek kutsamışlardır.

Antik Mısır ve Tanrı İlişkisi

Antik medeniyetler arasında tarihi hep gizemlerle dolu olan medeniyetlerden birisi olan Antik Mısır medeniyeti de Tanrı ve Tanrıçalara çok önem vermiştir. Antik Mısır tanrıları, Mısırlılar tarafından benimsenmiş farklı dönemlerde farklı isimlerle tapınılmaya devam edilmiştir. Tanrılar, tapınmanın onlara verdikleri güçle de yüceltilmişlerdir.

Antik Mısır tanrıları, hiçbir zaman birbirlerinden bağımsız düşünülmemiştir. Her medeniyette olduğu gibi Antik Mısır’da da tanrılar kendi aralarında güç mücadeleleri vermiştir. Antik Mısır’ın en önemli tanrıları olarak gösterilen İsis ile Ra, Seth ile Osiris, Horus ile Seth arasında amansız güç mücadeleleri yaşanmıştır.

İsis Kimdir?

Antik Mısır’ın en önemli Tanrıça figürlerinden birisi İsis (Isis)’tir. Mısır dilinde " Esi" olarak bilinen Mısır tanrıçasıdır. Bazı kaynaklarda adı "Mut ya da T-mau" olarak geçer. “Kral Tahtı” anlamına gelen bu isim, İsis’in ne kadar değerli bir tanrıça olduğunu kanıtlar niteliktedir. Bazı otoriteler İsis’in Antik Mısır’ın bilgelik tanrısı Thoth (Hermes)’un kızı olduğunu iddia etmişlerdir. İsis, kral-tanrı Osiris’in kız kardeşi ve aynı zamanda karısı, güneş-tanrı Horus’un da annesidir. Atlantis kökenli bir tanrıça olduğu söylenir.

Antik Mısır medeniyetinin en önemli tanrı ve tanrıçaları ile bağı bulunan İsis, bir tanrıça olarak hastaları iyileştirme ve ölüleri hayata döndürme yeteneğine sahip, ayrıca yas tutan, büyü yapan, şifa dağıtan, bir anne olarak çok sayıda rolü ve yeteneği bulunmaktaydı. Ayrıca İsis Antik Mısır’ın Ay tanrıçasıydı. İsis, sadece belli bir dönemde değil neredeyse Antik Mısır’ın her döneminde tapınılan bir tanrıça olmuştur.

İsis’in Tasviri ve Hz. Meryem ile Özdeşleştirilmesi

Antik Mısır’da neredeyse bütün tanrılar bir şekil çerçevesinde tasvir edilmiştir. En önemli tanrıçalardan birisi olan İsis ise çoğu zaman başında Ay taşıyan bir inek figürü ile tasvir edilmiştir. Ayrıca başka figürlerde ise uzatılmış kaş ve göz çizgileri ile İsis’in aslında sadece bir ölümlü değil aynı zamanda bir tanrıça olduğunu göstermektedir. Giydiği boynuzlu başlık ve akbaba başlığı da Isis’in hem bir anne hem de bir ana tanrıça rolünü vurgulamaktadır.

Yapılan bazı kazılarda kucağında bir çocuk ile birlikte İsis’in heykellerine rastlanmıştır. Bu çocuk figürünün ortaya çıkartılması Tanrıça İsis’in aynı zamanda Hz. Meryem olabileceği fikrini ortaya koymuştur. İsis, kucağında Horus ile betimlenirken aynı şekilde Hz. Meryem de kucağında Hz. İsa ile birçok figürde betimlenmiştir. Horus tanrının oğludur. Aynı şekilde Hz. İsa da Hristiyan inanışında tanrının oğlu olarak bilinir.

İsis ve Osiris Arasındaki İlişki ve Seth – Osiris Mücadelesi

Tüm antik medeniyetlerin inandığı tanrılar, kendi aralarında bir kan bağına sahiptiler. Antik Mısır’da İsis ve Osiris arasında da böyle bir kan bağı vardır.

 

Osiris, Antik Mısır’da ölülerin koruyucu tanrısıdır. Osiris, insanlara kanunlar ile yaşamayı, ekip biçmeyi öğretmiştir. Anlatılan bir efsaneye göre Osiris, tüm Mısır’ı düzene koyduktan sonra ülkeyi eşi İsis’e emanet eder ve uzun bir yolculuğa çıkar. İsis ve Osiris’in de kardeşi olan savaş tanrısı Seth, Osiris’in krallığından rahatsızdır. Her dönemde korkulan ve güçlü kabul edilen Tanrı Seth, Osiris’in uzun yolculuğunu tahta geçmek için kendisine bir fırsat olarak görmüş ancak İsis’den çekindiği için tahtı ele geçirmeye cesaret edememiştir.

Tahta geçmek için gün sayan Seth, Osiris’in krallığa geri dönmesiyle bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Osiris’in tahtına göz diken Seth, Etiyopya kraliçesi Aso ile iş birliği yaparak Osiris’i hain bir tuzağın içine çekmişlerdir.

Seth, bir gün Osiris’in vücut ölçülerini öğrenerek çok güzel işlemelerle bir sandık yaptırmıştır. Bu sandığı vereceği bir ziyafetle sandığın içine sığan kişiye hediye edeceğini söylemiştir. Ancak zaten sandık Osiris’e göre yapılmıştı. Ziyafete katılan herkes tek tek sandığın içine sığmaya çalışmış ancak hiçbiri sandığa sığamamıştır. Sıra Osiris’e gelmiş ve Osiris sandığa uzanmıştır. Osiris sandığın içine girdiği sırada Seth sandığın kapağını hızlıca kapatmış ve Osiris’i sandığın içine hapsetmiştir. Daha sonra sandığı Nil Nehri’ne bırakmıştır.

İsis, olan bitenden haberdar olunca, herkese Osiris’i sormuş görenler onun Seth tarafından Nil Nehri’ne bırakıldığını söylemişlerdir. İsis tarafından bulunan Osiris, tapınağa getirilmiş ve İsis tarafından koruma altına alınmıştır. Ancak bunu öğrenen Seth bir akşam Osiris’i dört parçaya ayırarak her parçasını dünyanın bir diğer ucuna göndermiştir. Her yerde Osiris’in parçalarını arayan İsis nihayet eşinin tüm parçalarını birleştirmeyi başarmıştır.

Horus büyüdüğünde babasının intikamını almak için Seth ile savaşmış ve onu yenmiştir. Yeraltında bulunan Osiris yer yüzüne çıkmayı kabul etmemiş ve ebediyen yer altında kalmaya karar vermiştir.   

İsis ve Yedi Akrep Miti

İsis, Osiris’in hem kız kardeşi hem de eşidir. İsis ve Osiris’in de kardeşi olan Seth, Osiris’i öldürür. Bütün hayatını Osiris’i diriltmeye adayan İsis ise onu bulup mumyalamaya karar verir. İsis, oğlu Horus’u Osiris’in intikamını almak için amcası Seth’den sürekli olarak korumaya çalışır. Bilgelik tanrısı Thoth, kızı İsis’e, Horus’u da yanına alarak şehri terk etmesini söyler ve İsis bir gece yanındaki yedi akrep ile şehri terk eder.

Akreplerin görevi İsis ve Horus’u, Seth’in saldırılarına karşı korumaktır. Bu akreplerin isimleri şöyledir; Petet, Tjetet, Matet, Mesetet, Mesetetef, Tefen, Befen.

İsis, nihayet gideceği yer olan Nil Deltası'ndaki İki Kız Kardeş Şehri'ne varır. Zengin ve soylu bir kadın, bu ilginç ziyaretçilerin gelişini görür ve evinin kapısını çarparak kapatır. Yedi akrep, bu davranışı oldukça incitici bulur ve konukseverlikten yoksun bu kadından intikam almak için plan yapmaya başlar. Hazırlık sırasında altı akrep, zehirlerini yedi akrep Tefen'in iğnesine yükler.


Bu sırada alçakgönüllü bir köylü kızı, İsis'i barınağına davet eder. Daha sonra Tefen, zengin kadının kapısının altından sürünerek evine girer ve oğlunu ısırır. Zengin kadın, perişan bir halde ölümün eşiğinde olan oğluna şehirde dolanarak yardım arar. Kibirli kadının gösterdiği hoşgörüsüzlük, şimdi kimsenin ona yardım elini uzatmamasıyla karşılığını alır.

Ne var ki Mısırlıların kalbine fedakâr bir anne olarak kazınmış İsis, masum bir çocuğun ölmesine göz yumamaz ve çocuğu tekrar canlandırmak için güçlerini kullanır. Tüm akreplerin adlarını sayarak onları hâkimiyeti altına alan İsis, akreplerin zehirlerini çocuğun üstünde etkisiz hale getirir.

Çocuğun tekrar sağlığına kavuştuğunu gören kadın, İsis'i evine almadığı için pişman olur ve servetinin büyük bir kısmını İsis ile Mısır konukseverliğini yabancılara gösteren köylü kıza hediye eder.

İsis’in Güneş Tanrısı Ra’ya Büyüsü

İsis, bütün Antik Mısır tanrıları içerisinde yer alan en zeki tanrılardan biriydi. Ancak güneş tanrısı Ra, tanrılar basamağında onun ve oğlu Horus’un önünde yer alıyordu. Tanrılar basamağında en üst sıralarda olmak isteyen İsis, Ra’nın doğarken ana verilen gizli ismini bulmaya karar verdi. Eğer bunu yaparsa Ra’nın prestiji düşecek kendisi daha prestijli hale gelecekti.

Güneş tanrısı Ra, her gün doğudan doğup batıdan batan bir tanrıydı. İsis bunun farkında olduğu için Ra’ya bir plan hazırlamıştı. Ra her gün uyumak üzereyken salyalarını akıtırdı. Bunu öğrenen İsis, büyücülük özelliklerini kullanarak Ra’nın salyalarını toprak ile karıştırarak zehirli bir yılan yaratır. Güneş tanrısı her gün istikamet üzerinde gidip gelmektedir. İsis, yarattığı zehirli yılanı bu yolun üzerine bırakır ve tam Ra geçerken yılan zehrini güneş tanrısının içine akıtır.

Olup bitini anlamayan Ra bağırmaya başlar ve onun himayesindeki bütün tanrılar onun etrafında toplanmaya başlar. Bunu kimin yaptığını bilmeyen Ra, tanrılaradan yardım ister ancak hiçbirinin onu iyi edecek bir gücü yoktur.

Ra artık acıya dayanamaz ve tanrıların içinden tüm sevecen tavırlarıyla İsis çıkıverir. Ra umutlanır ve İsis’in onu iyileştireceğini düşünür. Ra hemen İsis’e onan yardım etmesini söyler ancak İsis’in ondan istediği bir şey vardır; Gizli ismini söylemesi. Ancak Ra kaçamak cevaplar vererek bu soruyu cevaplamak istemez. İsis’e övgüler yağdırmaya başlar ancak İsis ısrarla gizli ismini söylemesini ister. Daha fazla acısına dayanamayan Ra sonunda gizli ismini İsis’e söyler ve İsis tarafından iyileştirilir.

Ra, İsis’den bu ismi kimseye söylememesini ister. Ancak İsis, bu ismi oğlu Horus’a söyler ve Horus da yeryüzündeki yansıması olan firavuna bu ismi fısıldar. Böylece tanrı Ra prestij kaybeder.


İsis’in Diğer Bölgelerdeki Yansımaları

İsis sadece Antik Mısır’da değil neredeyse dünyanın birçok yerinde kutsal bir tanrıça olarak kabul edilmiştir. İsis, dünyanın farklı bölgelerinde farklı isimlerle tapınılan bir tanrıça olmuştur.

İsis, Fenikelilerden Suriyelilere ve Babil’den tüm Kenan diyarlarına kadar geniş bir alanda üzerinde bereket ve doğurganlığı simgeleyen ve tapılan Aşer’in de yansımasıdır. Aynı zamanda İsis, sevgiyle bağlanılan ve umutla yakarılan göğün kraliçeleri Babillilerde Ishar, Yunanistan’da Afrodit ve Hera, Romalılarda Venüs ve Juna olarak adlandırıldı.  

Roma döneminde inananların ilk tanrıçası oldu. Hadrıanu döneminde ise zirveye ulaştı. Galya, İspanya, Ren ve Tuna Nehri boyunca onun adına yapılan tapınaklar bulundu. Bu tapınaklarda İsis' e inananların çoğu lejyonerlerdi. Kleopatra ile Antony öyküsünde Kleopatra'nın kendini Isıs gibi gösterdiği de söylenir. Yapılan incelemelerde Hz.İsa' nın annesini de Isıs' e benzetenler çoğunluktadırlar.

İsis, her devirde farklı isimlerde ve suretlerde yaşamaya devam etmiştir. İsis, kadının gücünün sembolüdür. Güneş tanrısı Ra’yı bile dize getirmeyi başarmış olağanüstü bir tanrıçadır. Anneliğin koruyucusu, bütün iyiliklerin timsalidir.


 KAYNAKLAR

Narçın, A. (2013). A’dan Z’ye Mısır. İstanbul: Ozan Yayıncılık Ltd.

Dursun, A. (2018). Mit, Destan ve Halk Hikâyelerinde Birinci Dereceden Kahramanların Statüleri Üzerine Bir İnceleme. Söylem Filoloji Dergisi, 3(1), 19-38.

Şen, I., V. (Tarihsiz). Isıs ve Horus’tan Meryem ve Çocuk’a. Jaurnal Of Awareness. 463-470.

Turgut, M. (2016).  İbrahim Hakkı Konyalı’nın Çalışmalarında Geçen Mitolojik Efsaneler. Selçuk Ün. Sos. Bil. Ens. Dergisi, (36), 59-69

Akalın, K., H. (2016). Göğün Kraliçesi İsis’in Geri Dönüşü: Hristiyanlıkta Meryem Ana Tapınması, İLTED, 45(1), 81-107

Hart, G. (2010). Mısır Mitleri. M., S. Türk (çev.). Ankara: Phoenix Yayınevi.